29 Haziran 2010 Salı

FOX PROJECT presents.. “WHO IS YOUR DADDY" (part-2)





Ahhh ! Hayır dayanamıyorum ! Sanırım devamı geliyo.. Bunlar benim hayatımın “kilit nokta”larımı bilmiyorum ama, muhtemelen sizinde başınıza gelmiştir. Yoksa ya kendimi uzaylı sanmaya başlıcam ya da ********* yazmıyorum bile !
------------------------

Ve Tanrı “AMA” yı yarattı !

İki zıt, opozit düşünceyi ve ya kavramı bağlamak için insanlar zamanın teknolojisiyle “ama” kelimesini yaratmıştır. Bakın, olay gerçekten metafiziksel bir konumda: İki farkı (siyah-beyaz) kavramı düşünün ve bunları karşınıza kırmadan ve en sevimli halinizle çatır çatır söylediğnizi düşünün. İsterseniz öncelikle ilkel haliyle bi bakalım:

karşıdaki dişi ise :

“Kıyafetin gerçekten çok güzel.” evet evet evet.. bu optimist tarafıydı ardından gelen cümle ise :

“Çok kilolusun” ve işte bu batırdığınız an !

Karşınızdaki bir bayansa; bu iki farklı “topic” asla onların beyinlerinde birleşmicektir, çünkü onlar yaralarına “tuz” gibi gelen şeylere daha çok önem verirler. Yani, sizin 10 sn. önce söylediğiniz kıyafet eleştiriniz, sevimlilikleriniz hatta bi gün önce aldığınız villa-araba-yat-uçak bile; bu az önce söylediğiniz küçücük cümlenin üzerine çıkamıcaktır. Bu “yara-tuz” eşleşmesi tamamiyle hatun kişide, “overloaded” konumu yaratır ve beyinlerindeki tüm “RAM” i sadece o cümleye ayırırlar. Ve o andan itibaren yaptığınız tüm mucizeler, onlar için küçük bir bahşiş olarak kalıcaktır.

Şimdi bu olayı günümüz teknolojisiyle yani; “ama” ile birlikte deneyelim isterseniz.. AMA (!) öncelikle şunu belirtmeliyim ki; “ama” sözcüğü doğuştan gelmesi gereken bir doğaçlama yeteneği de gerektirmektedir. “bkz” geliyor…

“Kıyafetin çok güzel ama çok kilolusun”

Bakın, sadece “ama” sözcüğü yeterli olmadı değil mi ? Hatta durumu daha da kötüleştirdi. Demeye çalıştığınız şey “Kıyafet süper ama ya sen bunu harcama başkaları giysin çok şişmansın be kızım!” tarzı bişeye dönüştü di mi ? Korkma dur dur bişii olmaz. Şimdi benim sana söylemeye çalıştığım doğaçlamayla deneyelim:

“Kıyafetin çok güzel ama (doğaçlama geliyor) seni çok kilolu göstermiş”

EVET ! İşte BU ! Şimdi şu cümleden itibaren söylemek istediğiniz herşeyi söylediniz ve karşınızdaki size sadece aptal aptal sırıttı değil mi ? Bayanlar – Baylar; “ama” kelimesinin ve ardından gelen pasif yetenek doğaçlamanızın harikalarını gözlerinizin önüne getiriyorum. Bu bir mucize olması gereken birşey.

Bu cümleden karşı tarafın IQ’su sizin dediklerinizi şu şekilde algılıcaktır : “Hala çok güzelim. Hala çok alımlıyım. Ama bu kıyafet güzel bile olsa beni açmıyo. Hatta yakışmıyo. Yok yok bu kıyafet beni kilolu gösteriyo..” Bu gelen öbeklerden sonra karşımızdaki hatunun algıları şu şekle dönüşücektir : “Ben kilolu değilim zaten ama bu “elbise” kilolu (!) zaten pazardan almıştım bunu dandik bişey kesimleri yanlış vs vs vs..”
Evet (çok evet kullandım farkediyorum ama(!) “kırp kırp”ta yapamıcam) bu iş bu kadar basit. Şimdi isterseniz bunu farklı örneklerle zenginleştirelim:

Teknoloji öncesi: (TÖ)
“Saçının rengi güzel olmuş.” “Sana hiç yakışmamış”

Teknoloji sonrası: (TS)
“Saçının rengi süper olmuş ama sana siyah saç daha çok yakışıyo”
--

TÖ:
“Seni seviyorum.” “Çok aptalsın”

TS:
“Tatlım.. Seni çok seviyorum ama sanırım bazen birbirimizi anlayamıyoruz”
--

TÖ:
“Evet dün gece Yeşimlerdeydim” "Kusura bakma ama ben bir erkeğim!”

TS:
“Evet tatlım dün gece Yeşimdeydim telefonuda duyamadım ama artık bana güvenmeni istiyorum sadece sen varsın benim için”
--

TÖ:
“Yeni aldığın çantan gerçekten çok güzel” “NEE ! Gerizekalımısın 1000. TL mi verdin bu salak şeye ?”

TS:
(aslında ben gerizekalıyı yine kullanırdım ama)
“Tatlım, çanta gerçekten mükemmel ama verdiğin paraya değmiyo zaten sen mükemmel bi kızsın”

Evet çok çok örnek var ve ben bu örnekleri en saçmalarıyla değerlendirdim belki ama eminim; sizin aklınıza daha güzel örnekler geliyodur. Tabi, bunun erkek versiyonuda var ama(!) kendi ırkımı yerin dibine sokmak niyetinde değilim bu akşam. O zaman; bu altın sözcüğü unutmuyoruz ve evde bol bol doğaçlama çalışıyoruz. RIP bro !

FOX Project presented !

FOX PROJECT presents.. “WHO IS YOUR DADDY" (part-1)







Evet, evet, evet.. Sanki kızlar hakkında çok şey biliyormuşum gibi; sıkılmadan durulmadan, oturdum size bazı bilinen fakat; önceden blog’lara taşınmamış “kilit nokta”larından bahsettim. Bu kilit noktalar dostlarım; hepimizin hayatında “çoğunlukla” uymamız gereken, dikkate alınası ve dikkat verilesi noktalar.




Açıkça söylemek istiyorum : Etkilendiğim bir sürü yer oldu ama bu sentezleri kendi dil yapımla ve “beyin” dediğimiz kimimizde fazla kıvrımı olmayan (bende bi kaç kıvrım var) organımla birleştirdiğimde; hayatımızda karşı cinse yaptığımız hatalarımız, sabırsızlıklarımız ve es geçtiğimiz kurallarımız olduğunu sizlerede hatırlatmak istedim.Evet ! Kurallar : Her iki cins ilişkisi heeeer zaman “akışına bırak” şeklinde yürümez.












Bazen bi taktiğimiz olmalı, bazen bilir bi kişiye ya da; tecrübelere sormak gerekir. Aşkında bir kuralı var bence hatta; kurallar kitabı var.


Sizinle bu kurallar kitabından (ki yazar bizzat ben olurum) bi kaç “ayet”le tanıştırmak istiyorum ve ne zaman kafamda bir kaç kural daha belirdiğinde ya da kendilerini bana hatırlattıklarında; sizinle onları burda paylaşmak için can atan bir “blogger” ınız var…



Tarık Buğra Akçit; gurur duymasa da sunar :

Bir Adamın El Kitabı:

*Bir hatunu arıcaksan 3 gün bekle!”

anti-tez: eğer hoşlanıyosan, aramalısın. sonuçta hissettiğin güzel ve ender bir duygu di mi ? bence karşındaki senin ne düşündüğünü bilmeli.

Bu kural gerçekten çok ama çok önemli. Ki kural sahibi; kural düzenleyicisi “Isa” olduğu bile söyleniyo =)… Evet, evet; ahlaksız ve ya saldırgan bir şaka değil bu “3 gün bekle” kuralı İsa’ya kadar gidebiliyor. Bakınız:

Eğer İsa, 3 gün beklemeseydi (ki kusursuz bir zamanlama) yani; bir gün bekleseydi bir çok kişi, onun ölmüş olduğunu duymıcaktı bile. “İsa, N’aber ya?” diyenler bile olucaktı. İsa’nın cevabı ise… dur tahmin edersem :

“N’aber mi ? Ben dün ölüydüm ?!”

Tamam salak ve saçma şakalarımı bir tarafa bırakıyorum. Ama üç gün kuralı, gerçekten önemli ve geçerli arkadaşlar. İlk günden aramanız; sizin çok heyecanlı ve sabredemicek kadar etkilendiğiniz anlamını taşır. İkinci gün ararsanızda, ilk gün zor sabretmiş; dayanamayarak telefona koşma sahnenizi karşıdaki hatuna belli eder. Yani aramanız gereken zaman, geçmesi gereken “gün” sayısı “3”tür !








Not: Mesaj, MSN , SMS içinde geçerli, sakın kaytarmayın !

--------------------










“Mesaj yollamadan önce yaz ve taslaklara kaydet. Aradan iki gün geçince tekrardan oku ve saçma – aptal – ezik bişeyler görmüyosan o zaman yolla!”

anti-tez: abi sonuçta o an yazdığın şeyler o an hissettiklerin. karşındaki insan seni anlıcaktır ve eminim o da senin yazdıklarından etkilenicektir.

Hayır, hayır, hayır.. Çok başınıza geldimi bilmiyorum ama; bir mesajı yazdıktan sonra “gönder” tuşuna bastığınız anda ve 5 dk. sonrasında mesajı okuduğunuzda (ne yollamıştım ben diyerek) “aman tanrım! bunları ben mi yazdım ?!” diyorsanız; hapı yuttunuz demektir. Evet o 5 dk önce yazdıklarınız; dinlediğiniz müzikle (muhtemel piyano ve keman olmalı ki duygusallığınız evrensel kıvama gelebilsin), yağan yağmurla ve muhtemelen önünüzde Facebook’tan açılmış profille ve resimlerle; çok mantıklı gelebilir ama, o ortamdan ayrılıp tamamen aydınlık ve sosyal bir ortama girdiğinizde o 5 dk. önceki aşk çocuğundan eser kalmamış olacak ve yazdığınız mesaj size sanki; o bayramlarda gelen “fetva” mesajlarını hatırlatacaktır. Ama malesef: EVET ! O mesajı sen yazdın usta, ve 5dk. önce kendi başparmağınla gönder tuşuna bastın.. Anadolucu ROCK sözleriyle yazdığınız o mesaj karşıdaki hatun tarafından; popo kısmıyla gülündükten sonra, hatun kişi sizi beyninde “block” layacak ve “looser” listesine adınızı yazıcaktır. O kızdan hayır yoktur olm artık size !

Yani taktik şu:

Yaz-oku-sakla-oku-bekle-son defa oku (3.gün)-mümkünse “GÖNDERME!”

Not: Ve kahretsinki o yolladığınız “şirin” mesajın cevabı 2-3 saat sonra gelir.. Belkide hiç gelmez !
--------------------

TO BE C. ^^

26 Haziran 2010 Cumartesi

FOX PROJECT presents. “DIŞK-I MEMNU”


Behlül kaçar..

2. sezonda ekranlara; rayting manyağı olduktan sonra veda eden “Aşk-ı Memnu”, final bölümüyle benden gerçekten bi “olmuş bu” ifadesi aldı. İzmir’den döndüğüm için; final bölümünü tüm dünyadan, bir gün sonra izlediğim için; sanırım bir çoğunuzdan “daha sakin, daha rahat, daha huzurlu” izledim. Nedeni ise duymamak için sağır olmayı gerektiren “spoiler” dediğimiz, “sonunda Bihter ölüyo olm, behlül helvadan sakallarıyla mezarında ağlıyo, Ednan Bey ise yeni eve taşınıyo Matmazel’i hoplatmak için” gibi fütursuz açıklamalarını eksik etmeyen arkadaşlarım sağolsun.



Gerçi hadi çevreyi geçtim. Gazete bile utanmasa 3. sayfa yapıcakmış “Bihter Ziyagil”i .. Manşetler Aşk-ı Memnu diye bağırıyo. Görmezden geliyosun, haberler şehit haberlerinden önce Aşk-ı Memnu “Suada” organizasyonunu veriyo. TV açmıyim diyosun, Facebook’ta herkes ya “Bihter”e sövüyo, ya “Beşir”e ağlıyo.. İllaki bi yorum var, “Aşk-ı Memnu ne lan.. herkes birbirini düdüklüyo” diyen adam bile, sitem etmiş “Bihter”in öldüğüne..



Evet, başta da dediğim gibi “olmuş” bir final bölümüydü bence Aşk-ı Memnu’nun sonu. Romana sadık kaldılar, fazla uzatmadılar (ki ikinci sezon süründüler artık, dizideki tek aksiyon sahnesi Behlül’ün arabayla pati çekme sahneleriydi), oyuncuları da yüceltip; “Asmalı Konak” gibi akıllara kazınan bir dizi yarattılar. Öncelikle tebrik ederim tüm ekibi, tüm oyuncuları ve diziye ruh katan kulak sanatı ustası “Toygar Işıklı”yı.

Benim burda değinmek istediğim : Oyunculuk. Dizi bitti, artık masaya yatırıp eleştirebilir, yere göğe sığdırmayıp sırt sıvazlayabiliriz. Öncelikle Beren Saat’le başlamak istiyorum : Usta.. Hatun güzel. Ne kadar suratını yamultsa, ağlasa, mart ayı kedisi gibi cilvede yapsa; insanın gözüne batmıyo kızın yaptığı mimikler. “Daha önce hiç topuklu giymedim.” diyerek, beni şaşırtan bu güzellik, 2 sezonda bile topukluyla yürümeyi öğrenemediğinden, “nasıl oyuncu lan bu” sorusuyla ‘acaba rol yapmayı kaç asırda öğrendi’ gibi soruları kafama getirdi. Ama dediğim gibi yine magazini bi tarafa bırakıp oyunculukla uğraşmak istiyorum.








Beren Saat; kendine güvenen, güzelliğinin farkında olan bir oyuncu. Bu yüzden kamera karşısında, verebileceği en doğal mimikleri verebiliyo. Kötü mü çıktım, tipsiz mi oldum demeden vermesi gereken mimiği, alması gereken aksiyonu çok güzel alıyo. Fakat; suratındaki o bebeksi, masum halden mi kaynaklanıyo bilemiyorum ama; sinirlenmek yakışmıyo, oturmuyo o yüze bi türlü. Cast olarak; yanlış seçilmiş bir isim bence “Bihter” karakteri için, Beren Saat. Verilmiş olan rol; vamp, genç ama oturmuş bir karakter ama Beren, çok çocuksu kalıyo; kızın yapabiliceği bir şey yok cast hatası tamamen..




Kıvanç Tatlıtuğ ise; oyunculukta hala ilerleme kaydetmekte, ama hala çok uzun yola sahip olan bir manken-oyuncu. Aldığı karaktere “cuk” oturan bir cast olmuş gerçi; ama senaryo bazen “ciddi” oyunculuk istediği zaman, eh.. işte o zaman “alkışlarla yaşıyorum” ya da “youtube breakers” a düşüyo sevgili Kıvanç.. Vermesi gereken kritik sahneleri (bkz : direksiyon döven behlül, mezarda ağlayan tonton Behlül) veremediği gibi; üzerine bir de alay konusu yaratıyo malesef. Belki bizim düşüncelerimize ters düşünüyo demek istiyorum ama yok yahu ! Kıvanç kalkamıyo o yüksek oyunculuk gerektiren repliklerin altından. Fiziklede kurtarmak bir yere kadar. “Daha çok yolu var” demek istiyorum ona; burdan naçizhane amatör bakış açımla..

Hazal Kaya; lise sıralarında emo takılan, saçı “turuncu, yeşil” gibi enteresan renklere sokmuş pesimist takılmış olan (parasal ataklar öncesi) bir insan. Ben ona, kendimce bu kadar yakın olmama rağmen; ben bile nasıl buralara geldi, ne yaptıta şu anda zirvesinde; inanın bilmiyorum. İki reklam, iki bölüm oyunculuğu ve ardından “Genco” (no-name cast dizisi) ve ardından “Aşk-ı Memnu”. 20 yaşında biri olarak şu an senelerini vermiş alaylı ya da okullu bir çok rakibinin son noktasında, zirvesinde şu anda. Öncelikle bu “çekirge” zıplamalarını hakettiğini düşünüyorum kendisinin, çünkü verilen rollerin altından kalkmayı başarıyo bana göre. Geçirdiği evrim bir yana (ki ilk bölümlerde bakarsanız o eski ‘ruh hatun’dan bazı kalıntılar vardır), oyunculuktada çok güzel aşamalar kaydetti. Tabi bu aşamalar; çalıştığı ekibin büyük katkılarıyla oldu bence. Gözleri yetiyo zaten kızın rol yapmasada, ama rolde yapıyo üstüne bi de.. Yani daha çok görücez Hazal’ı TV ekranlarında bu gidişle..





Selçuk Yöntem demek istiyorum ama keza ona benim burdan aptal aptal yorumlar yapıcak kadar bir bilgim olduğunu bile düşünmüyorum o yüzden sevgili “Ednan Bey” ve her dizimizin orta yaş kötü kadını “Firdevs Hanım”ı atlıyorum bu yazımda..





Geriye zaten benim eleştiricek kadar takip ettiğim oyuncular kalmıyor. Ama en son şunu eklemek istiyorum bu yazının sonuna:

O, sahneleri geldiğinde sıkıldığımız mutfak takımı; ya da “Matmazel”in bakışma sahneleri geldiğinde, hani “artık bitsin şu sahneler Behlül-Bihter ne yapıyo onu gösterin” diyoruz ya.. Biraz daha yakından tanıyalım bu insanları, belki biraz daha dikkatli ve yakından izlemek isteyebilirsiniz.

Rana Cabbar (Süleyman Efendi)
1945 yılında Şanlıurfa'da dogdu. Soraki yıllarda Ankara'ya yerleşmiş ve Ankara Sanat Tiyatrosu'nun kuruluş çalışmalarında bulunmuşdur. Uzun zaman AST bünyesinde oyunculuk yaptıktan sonra, farklı tiyatrolarda da çalışmalar yapmıştır. Rana Cabbar, Uğur Mumcu'nun yazdığı "Sakıncalı Piyade" oyunundaki, "sakıncalı" rolünü ilk oynayan aktördür. Tiyatronun yanı sıra, Sinema çalışmaları da yapmaktadır. Sinema'da çalıştığı yönetmenlerden bazıları; Erden Kıral, Ömer Kavur, Şerif Gören ve Yavuz Turgul dur.Çok önemli bi r tiyatro oyuncusudur.Aşkı memnu dizisindeki rolu ile gundeme oturmustur.Kendisi koyu bir fenerbahçe taraftarıdır.Aşkı memnu dizisinde Suleyman Efendi karakterini canlandırmıştır.

Zerrin Tekindor (Matmazel)
1964 yılında Burhaniye'de doğan Zerrin Tekindor, ilk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamlamıştır. 1985 yılında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun olmuştur. Bu tarihte Adana Devlet Tiyatrosuna Stajyer Sanatçı olarak gitmiş, 1987 yılında da Ankara Devlet Tiyatrosunda göreve başlamıştır. O tarihten başlayarak Devlet Tiyatrosu Sanatçısı olan Tekindor, Çamaşırhane, Ferhat ile Şirin, Göğe Açılan Pencere, Büyük Aşıkların Sonuncusu, Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye, Ölüm, Aşk Öldürür, Geyikler Lanetler gibi oyunlarda oynamıştır. 2003 yılında İstanbul Devlet Tiyatrosuna tayin olan Zerrin Tekindor, İstanbul'da da, Müfettiş, Dünyanın Ortasında Bir Yer ve Vahşet Tanrısı adlı oyunlarda rol almıştır. 2004 yılında Müfettiş adlı oyundaki Anna Andreyevna rolü ile, 2010 yılında da Vahşet Tanrısı adlı oyundaki Annette Reille rolü ile Afife Tiyatro Ödülüne layık görülmüştür.

Bir yanda tiyatro kariyerini sürdürürken, 1990-1994 yılları arasında Bilkent Üniversitesi Resim Bölümü'ne özel öğrenci olarak devam eden sanatçı, Halil Akdeniz Atölyesi'nde öğrenim görmüştür. Bu bölüme eğitmen olarak davet edilen Mehmet Güleryüz ve Bedri Baykam Atölye'lerinde çalışmıştır. Çok sayıda yapıtı özel kolleksiyonlarda bulunan sanatçı, günümüze kadar on adet kişisel resim sergisi açmıştır.

Fatma Karanfil  
(d. 3 Şubat 1952 - Eskişehir)

Tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu.

LCC'de eğitim alan sanatçı, 1968'de Ses Dergisi yarışmasında kazandığı üçüncülükle sinemaya başladı. 1975'te Ali Kocatepe ile evlenip daha sonra ayrılan sanatçı; 1976 - 1980 yılları arasında seks filmleri furyası döneminde Londra'ya tekstil eğitimi almaya gitti. 1984'te ikinci kez evlendi. Göğüs kanserine yakalanıp, atlattıktan sonra, 2001'de yeniden sahnelere döndü.
Ödülleri

UK Top 40 Singles Chart (20.06.2010)

İstanbul’da yağmur yağsa da; dönem itibariyle arandığımız o “yaz” dönemi geldi.

Her ne kadar da olsa; Chill-Out, Downtempo, Ethnic tarzlardan vazgeçemesemde, yaz gelince bu prensip yerle bir ediliyo kendimce, Clubber olup çıkıyorum, kendimi aşıyorum. Hani.. Zorlasam Serdar Ortaç falan dinlicem o kıvama geliyorum. Ama “yaz”ın bu vazgeçilmeyen size verdiği enerjiyle yüklenmemek elde değil. Bende bu enerji kürelerini en güzel size ulaştıran sanata; yani müziğe getiriyorum konuyu bu uzun ve çetrefilli girişten sonra..

Eğer sizede dinlediğiniz müzikler yetmiyosa; daha ben nerde bulucam böyle şarkıları diyosanız : “Durun lan ! Ben geldim =)”

Bu tanıtacağım ilk albüm : UK Top 40 Singles Chart.. Yaklaşık bir hafta önce piyasaya sürülmüş ve İngiltere’nin en gözde 40 ‘single’ını size sunuyo.. Albüm; “Dance-House-Pop” tarzlarını bizlere sunuyo.. İngiltere denince; ‘yağmur’ geliyo akıllara ve benim en başta size anlattığım saçmalıklarla alakası yok değil mi ? Ama adamlar alışmış demekki, o havada bile böyle güzel şarkıları toplayabiliyolar bünyelerinde.. Gevezelik yapabiliceğim çok daha farklı konular olduğunu bildiğim için; burda kendimi durduruyorum ve size albümü tanıtıyorum; hatta tanıtmakla kalmayıp bir de üstüne indirin diye link veriyorum ! Allahtan belanızı; benden şarkınızı istemeyi unutmayın ! =)

download kaynak : mp3s.su





Artist: VA
Title: UK Top 40 Singles Chart (20-06-2010)
Label: ministry
Genre: Dance, House, Trance
Store Date: 20-06-2010
Source: CDDA
# Tracks: 40
# CDs: 1
Lenght: 141:56 min
Encoder: Lame 3.98
Quality: 320 kbps
Channels: Joint Stereo / 44 khz
Tags: ID3 v1.0, ID3 v2.3
Nonstop mix: no
*.cue: no
Archive size: 198 mb
Recovery record: yes

Tracklist:
1. (00:03:21) Dizzee Rascal & James Cordon – Shout For England
2. (00:03:43) K’Naan – Wavin Flag
3. (00:03:00) Example – Kickstarts
4. (00:03:03) Kylie Minogue – All The Lovers
5. (00:03:39) Tinie Tempah – Frisky
6. (00:04:05) Eminem – Not Affraid
7. (00:02:50) David Guetta & Chris Willis Feat Fergie & Lmfao – Gettin’ Over You
8. (00:04:32) Robyn – Dancing On My Own
9. (00:03:36) Jason Derulo – Ridin’ Solo
10. (00:04:33) Lady Gaga – Alejandro
11. (00:04:31) Usher Feat Will I Am – Omg
12. (00:04:29) B.o.B Feat Bruno Mars – Nothin On You
13. (00:03:16) Pixie Lott – Turn It Up
14. (00:03:07) Ke$ha – Your Love Is My Drug
15. (00:04:0 Alicia Keys – Try Sleeping With A Broken Heart
16. (00:03:22) Justin Bieber & Sean Kingston – Eenie Meenie
17. (00:03:37) Kelly Rowland Feat David Guetta – Commander
18. (00:03:27) Rihanna – T e Amo
19. (00:03:01) Aggro Santos & Kimberly Wyatt – Candy
20. (00:03:07) N Dubz Feat Bodyrox – We Dance On
21. (00:03:4 Alexandra Burke Feat Pitbull – All Night Long
22. (00:03:3 Dizzee Rascal – Dirtee Disco
23. (00:03:06) Edward Maya Feat Vika Jigulina – Stereo Love
24. (00:02:4 Miley Cyrus – Can’t Be Tamed
25. (00:03:00) B.o.B Feat Hayley Williams – Airplanes
26. (00:03:4Baddiel, Skinner & The Lightning Seeds – Three Lions
27. (00:03:34) Iyaz – Solo
28. (00:03:35) Train – Hey, Soul Sister
29. (00:03:31) Plan B – She Said
30. (00:02:12) Glee Cast – Over The Rainbow
31. (00:04:30) Kele – Tenderoni
32. (00:02:55) Glee Cast – Any Way You Want It Lovin’, Touchin’, Squeezin’
33. (00:03:52) Glee Cast – Don’t Stop Believin’
34. (00:04:32) Tinie Tempah – Pass Out
35. (00:03:09) Elvis Presley – If I Can Dream
36. (00:03:14) Fyfe Dangerfield – She’s Always A Woman
37. (00:03:37) Roll Deep Feat Jodie Connor – Good Times
38. (00:03:45) Lady Gaga Feat Beyonce – Telephone
39. (00:03:20) Shakira – Waka Waka (Time For Africa)
40. (00:03:37) Keri Hilson – I Like

Download: UK Top 40 Singles Chart (20-06-2010)
http://www.megaupload.com/?d=PF0WP44O

Download: UK Top 40 Singles Chart (20-06-2010)
http://letitbit.net/download/67601.6770683894213504e48a17351/jn20_www.mp3s.su_UK_Top_40_Singles_Chart__20_06_2010_.rar.html

Download: UK Top 40 Singles Chart (20-06-2010)
http://hotfile.com/dl/49931608/f642afe/jn20_www.mp3s.su_UK_Top_40_Singles_Chart_(20-06-2010).rar.html

25 Haziran 2010 Cuma

FOX PROJECT presents.. “FOX PROJECT”

Şimdi öncelikle belirtmem gerek: “Ya ben bir “blog” açarım; süper şeyler yazarım, paylaşırım falan..” diyorsun; kafanda bir sürü şey, tasarım desen.. Tamam o fazla uğraştırmıyor, yapıyorsun bir şekilde. İşte, “gadget” lara bakayım, “e dur bir de müzik ekleyeyim”, yok “şunu şuraya koysam.. bu; bu tarafta dursa..” diye bir kaç saatini harcıyorsun şu 40-50 kb’lık gösteri için. Tamam oldu, hepsi yerinde; içine sindi. Bakıyosun bir şey eksik !

“Blog yazmamışım ulan ben daha !”

Açtım şimdi; önümde duruyor, o içinde yazı olması gereken beyaz kare boşluk.. Yahu, ne kadar zormuş sıfırdan bir şey yazmak ! İki kelime yazıyorum; “yok olmadı bu” diyorum; en baştan.. Olmadı.

Zaten yeni girmişim evime; daha 24 saatim tamamlanmamış, müzikleri değiştirip farklı triplere gidipte; ayrı ayrı, benden farklı şeyler yazmak, sırf milleti etkilemek için : ebediyat – edebiyat ; müzik – söz – şiir – şair parçalamak; ya da hayatın gerçeklerini “ sanki hiç kimse ‘hayat’ denilen o “bug” lı oyunu oynamıyor gibi”, ben burdan artistik taslıyıpta size anlatmak istemedim. Bu sefer kendim gibi; kendimleyim. Ki; bunu bencillik ya da aklınıza gelebilicek diğer kötü terimlerle karşılaştırmayın ama, zaten ben bu “blog”’ta kendime yazıyorum. Ne kimseye bir derdim var anlatacağım; ne de anlatmak istediğim bir derdim.









En kolayı bu oluyormuş : HOP ! Gidiyorsun-Yazıyorsun kendin gibi, akıyor cümleler; aklından direk parmaklarına geçiyor, can buluyor resmen önümde beynim şu anda ! Yukardaki ‘afra-tafra’ya bakmayın, gün gelecek bende herkes gibi mod’dan mod’a geçeceğim; kimi zaman “aşk” için yalvarırken, kimi zaman da “aşk”a sövdürüceğim.
En güzelide : Amaç aramak. Kendi amacımı, insanların amacını göreceğim burdan; yazdıklarımı okuyacağım sonra (belki 3 gün sonra; belki 2 sene sonra) ve kendimi bulacağım.






NOT : Bu ‘Türkçe’ çok zorluyor beni.. Virgül unutmuşum, “yazıyo-yazıyor” “yapıcam-yapacağım” vs vs.. Türk Dil Kurumu’nun bana verdiği yetkiye dayanarak; yazım hatalarımı yok sayıp yazıcam artık, yoksa bu blog 3 güne kalmaz biter ! ..